03.11.2009 Aksaray-SHSCDER
Evvel zaman İçinde, Kalbur saman içinde; Güzel ülkemin verimli topraklarından yılda iki defa ürün alındığı yıllardı. İnsanların birbirleriyle sosyal ilişkilerini koparmadığı, güler yüzün insanların yanağından eksik olmadığı çok eski günlerdi. Yurdum insanlarının sadece kendilerini düşünmediği, az işten, çok mutluluk çıkarıldığı, bir damla da olsa yarınları için geleceğe güvenle bakıldığı, bir sonraki günden beklentilerin olduğu dönemlerdi.
İnsanların, ellerinin bir diğerinin cebine uzanmadığı, anne karnındaki bebelerin doğdukları ülke için borçla doğmadığı, pembe düşler peşinde koşulmadığı, güçlükler içinde olsa da insanların yüzünden mutlulukların eksik olmadığı dönemlerdi.
Bu dönem Malesef rahmetli oldu? Hatta mezarına bile yer bulamadık, para istediler, güç bela aramızda bir şeyler topladık,2 metrekare kefenle, 3 metrekare toprağa ancak gücümüz yetti. Allah Rahmet Eylesin. Evet, arkadaşlar bu söylediklerim sanırım biz sağlık çalışanları için kaf dağının arka yüzünde yaşamak gibi bir şey olsa gerek
Ama kaf dağının esas görünen tarafında kimler yok ki? İsterseniz sayayım. Ama henüz devletçe meslek tanımı dahi yapılmamış olsa da kimler yok ki? Diyetisyen, sağlık teknikeri, , acil tıp teknisyeni, teknikeri, Sağlık Teknikeri(Radyoloji Teknikeri,Laboratuar Teknikeri, Anestezi Teknikeri,Cerrahi Teknikeri,Diş Protez Ortez,Ortopedi Teknikerliği odyolog, fizyoterapistler, optisyenler, psikologlar,Sosyal Hizmetler Uzmanı ve adını daha kimsenin tanımadığı duymadığı sadece ismen var olduğu, yasalarda bile görev tanımlarının yapılmadığı, yönergelerle işlerin yürütülmeye çalışıldığı yıllar şimdiki yaşadığımız yıllar.
Günümüz yıllarında neler yok ki?”Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” mantığıyla işlerin yürütüldüğü, adamın yoksa ,bugün git yarın gel!, diyenleri hala görmek mümkün.
Ne değişti peki?bizler her birimiz birer sağlık çalışanıyız.Mesleğin içinde sorunları birebir yaşayan insanlarız. . Bizim sorunlarımızı bizden daha iyi bilen var mı?
Bildiğini söyleyenleri de gördük. Aldılar koltukları güzelce oturdular üzerine birde ayak uzatıp keyfine bakıyorlar. Artık zaman (Deve Kuşu Gibi) kuma gömdüğümüz, çıkarmaya cesaret edemediğimiz kafamızı kaldırıp çevreye bakma zamanıdır. Uyanın sağlık çalışanları uyanın.
Her ne hikmetse milyon dolarlar harcanarak insanları okutma, sırf Avrupa ya karşı okuma seviyesini yüksek
göstermekten başka bir şey ifade etmeyen bir düşünce, hevesiyle binlerce insanı meslek okullarına sevk ediyorlar, daha sonra sen benim işime yaramazsınız, ben daha ucuza vasıfsız bir eleman bulup çalıştırırım mantığıyla insanları mesleklerinden soğutuyor.
Onlarca insan sayabilirim size meslek okulunu bitirip başka mesleklerle uğraşan. İzlenen yol doğru olsa da varılan yer yanlıştır. Yönlendirme levhalarını koyanlar ise canları nereyi isterlerse orayı gösteriyorlar. Acaba bizler, sağlık çalışanları, bizleri temsil ettiğini söyleyen sivil toplum kuruluşları, üye sayısıyla uğraşacaklarına; yıllardır kafalarını kuma gömdürenler ve gömenler insanların acaba vicdanlarıyla nasıl hesaplaşacaklar? Bunu düşünseler bence daha iyi olur.
Bizler geldik gidiyoruz. Ama yarınlarımızı zor günler bekliyor. Kışın hava soğuk oluyor ısınmak için kömürü erkenden alıyoruz, yakacağı kar düşmeden hazırlıyoruz.
Ama yarınlar için ne yapıyoruz? Kendimizi bir sorgulayalım. Ben bir şeye karışmam hiçbir taşın altına elimi koymam, başkası kazansın biz yemesini biliriz vb. ifadeleri kullanmayan veya bu düşünce içerisinde olan yok mu içimizde? Elbette ki var. Bakın ne olursa olsun.
Doğru her zaman için doğrudur. Ama kendi yaptıklarımızla veya yapmadıklarımızla bir gün karşı karşıya kalacağız. Ondan sonra masal kitaplarındaki gibi evvel zaman içinde kaybolup gideceğiz. Elimizin altında bütün bilgiler mevcut. Hakkımızı arayalım.
Mesleğimizin bir odası olsun bir kanunu olsun, mesleğimizi beraber savunalım, binayı beraber yapalım, temelini sağlam yapalım. Ben tıbbi sekreterlik okuyacağım hastaneler taşeron firmadan bilgi iletişim için eleman alacak hem de bilgisayardan anlamayan kartvizitle işe girmiş olacak.
Ben laboratuar okuyacağım hastaneler özel laboratuarlar lise mezunu kimya lisesi mezunu,alaylı(yetişme),deniz su ürünleri mezunları,Biyolog alıp ucuz iş gücü mantığıyla çalıştıracak.
Ben radyoloji okuyacağım devlet hastanesi elinde radyoloji teknisyeni olacak hizmet alımıyla birimin hizmetini elinde personeli olduğu halde dışarıdan yetkisiz görevi olmayan insanlar tarafından yapılacak. Sen sağlık memuru olacaksın her işi yapacaksın, devlet ortopedi teknisyeni yetiştirecek işe almayacak görevi olmadığı halde sağlık memuruna alçı yaptıracaksın.
Bunun gibi her mesleğin sorunu var. Ama ilerleyen günler böyle giderse mesleklerimiz için cenaze namazına hazırlanın. Cebimizde kefen paramız bile olmayabilir.
Adımız, mesleğimiz kimliklerimizden silinebilir. Ayrıca makamlarda hak etmedikleri halde oturanlar yada siyasi yada sendikaların manevraları ile oturanlar her şeyi yönetimin istediği şekilde onaylayan ve düzenleyenler,
verilen sertifikasyon eğitimleri sonucu yerinde çalışması gerekenler yerine siyasi yada sendikal düşünceler yüzünden bu sertifikalarını kullanmayanlar ve bu eğitimi, verip denetlemeyen dolayısıyla canımızın yanmasında Sağlık Bakanlığımızın güzide birimi yetkililerin hiç mi suçu yoktur
Hizmet alımı ile hastanelere alınan elemanların hangi siyasi kartlarla gelerek yerleştikleri malumdur. Bu kişilerde unvan liyakat ve yetki aranmaz sadece kartvizit konuşur. Çoğu ilde ihaleyi alan firma elemanını kendi seçemez ilin siyasileri buna karar verir.İlgili kuruma yarayıp yaramadığı işe haiz olup olmadığı çokta önemli değildir
Sağlık Bakanlığı ve İl Sağlık Müdürlüğü deneyimlerime göre inanın çok hızlı batıyoruz. Mesleki Hayatını yaklaşık 10 yılı idarecilik olarak geçiren biri olarak şunu net bir şekilde söylemeliyim ki “kendini denetletmeyen ve denetlemeyi sevmeyen” bakanlık içerisinde evrak ucunun başka birimlere kaydırıldığına şahit olduk.
Bakanlığımız içerisinde temel sağlık hizmetleri içerisinde kısa dönem içerisinde Genel Müdür ve Genel Müdür V. Nezdinde hızlı değişmeler yaşandı. Değerli sağlık Çalışanı Meslektaşlarım Bizler inanın bunların hiçbirisini hak etmiyoruz. Sağlık çalışanının bu kadar yetkisinin kısıtladığı ve yok sayıldığını,Bakanlık ,Kendi içerisinde bulunan AB Uyum Daire Başkanlığı yazısına ve WHO yazısına rağmen meslek odasını,unvan yetki ve sorumlukları yapmaktan kaçınan bir sağlık bakanlığı ile karşı karşıyayız. Meslek Oda Kanunu 2004 yılında Hıfzı Sıhha Mektebinden MESLEK ODA KANUNUN Bakanlığa gönderilmiş aradan geçen yaklaşık 6 yıla rağmen rafa kaldırılmıştır.
Bunun arkasında duran güçler belli,sağlık çalışanın vasıfsız ve bilgisiz kalmasını isteyen hekim gurubudur. Burada bu odaya destek verenlere sözümüz yok.
Bizler her hekim aynı düşüncedir demiyoruz ama erki elinde bulunduran çoğunluk bunun karşısında Buna Sağlık Bakanlığı da uyum sağlamış gözükmektedir. Zaman zaman Sağlık Bakanı tarafından yapılan açıklamada; Amacımız, Sağlık Bakanlığımızdan randevu almak ve bir toplantı yapıp bu işi neticelendirmekti. Milletvekillerimizle birlikte Sağlık Bakanımızı ziyaret ettik.
Ziyaretimizde Sağlık Bakanımız “Sn. Recep Akdağ; “Arkadaşlar kaç kişisiniz?” diye sordu. xxxx dediğimizde, o günün tarihiyle Sn. Bakan “40.000 hemşire, 20.000 ebe, şu kadar sünnetçi, bu kadar fizyoterapistin hepsi oda olmak istiyorlar.
Avrupa Birliği sürecinde biz münferit olarak tek tek meslekleri odalaştıramayacağız. Bir çatı kanunuyla 8 sağlık mesleğini kapsayacak bir çalışma organize edeceğiz.
Bunun içerisinde herkes kendi mesleğini kendi yönetmeliği dahilinde organize edecek ve bunun yönetim kurulu da sayılan meslek mensuplarının birlikte oluşturacakları bir yönetim kurulu olacak.”demiştir fakat hala ortada ne ses ne seda var!!!!! Ülkede ithal hekim dendi herkes aya kalktı ama sağlık personeli meslek oda kanunu için neden Kanuna şerh koyan sivil toplum hareketleri bunun düzenlenerek geri gelmesini istemediler.
Bu kadar da sizi karamsarlığa itmek istemezdim. Yalnız bazı gerçeklerle yüz yüze gelmek lazım. Masal bu ya; kırmız başlıklı kızın gözündeki pembe gözlük çıkmış. Gözlerinin bozuk olmadığını anlamış kendine de kızmış niçin bu kadar yıl boş yere dünyaya pembe gözlüklerle bakmak zorunda kaldığına. Bir sonraki yazı dizimizde buluşmak dileğiyle.